son yazılar

25 Kasım 2008 Salı

Little Yemekçi

Felsefe dersinden kafamda binlerce "var mıyız yok muyuz" soruları-şüpheleriyle çıktım. Sınıftan uzaklaşırken de Odeon altındaki CIT'nin önünden geçeyim istedim, ki böylece ofis giriş kapısının hemen yanındaki şifre girdiğimiz telefonlu son teknoloji kumandanın mükemmelliyetine bir kez daha şahit olabilecektim. Her adımla kalbim daha sert atmaya, bacaklarım daha bir tir tir titremeye başladı. O an geldi. Delici ve kıskanır bir halde sekreter ablamıza bir bakış fırlattım. Bu bakışlar haykırıyordu: "Ah senin yerinde olmak için, o kapının diğer tarafında olabilmek için neler vermezdim!" diye. Kah mutlu kah afallamış bir ruh haliyle o kumandaya baktım. O an herşey durmuş, felsefe dersinde aradığım tum sorulara bir anda cevap bulmuştum. Ah CIT sen nelere kadirsin! Bizi teknolojinle döversin... Oradan uzaklaştıkça gerçek dünyaya geri dönüyordum. Karnımın acıktığını farkedip, divanın yani şimdilerin yemekçisinin yolunu tuttum. Suratımdaki hafif memnuniyetsizlikle etrafı söyle bi süzdüm, belki bir tanıdık gorur de yemeklerin o harikulade tadına ortak olabilirim diye. Başarısız oldum. "Tepsi"mi aldım, içeri süzüldüm. Ahçı abilerin yine iyi niyetli sevecenlikleriyle karşılaştım. Her gün biftek yiye yiye bihal olmuşum ki, biftek yazısını görür görmez yolumu "Izgara Reyonu"na çevirdim. O derece yani! Hasan Abi (adını bilmiyorum ama adını Hasan koydum ben) yine o kendine has stiliyle beni karşıladı. O derece, ileri bi samimiyet kurmuştuk ki, hal-hatır soruyor, yapamadığım odevleri tartışıyor, haftasonu için iddaa tüyoları veriyorduk birbirimize. Bir beş dakka muhabbet ettikten sonra anca siparişimi hazırlamaya koydu. Ah Hasan Abi, aç bıraktın bizi! Izgarayı beklerken oluşan samimiyet/hava(atmosfer) bi başkadır divanda. Hele yalnız bekliyorsanız. Tepsiyle oynamalar, reyonun onunde volta atmalar, hemen yanda bekleyen güzel bir kız varsa kesmeler, salak saçma muhabbet açma denemeleri vs. "Buranın mayonezi de bir başka güzel canım!" Lan bildiğin tat mayonez işte, manyak mısın sen? Saat 12de geldiğim için pek bi kimseler olmadığından mutevellit diğer Ahçı abime sataşmaya yeltendim. Fakat o benden hızlı çıktı ve beni dumura uğratan o soruyu sordu: -Hocam, gel sana bir pizza ısmarlayayım? Zaten kafamda felsefik şüpheler var. Bir an fenafillaha ulaştım sandım. Nerdeyim sorusunu yonelttim kendime, cevab veremedim. Afallamıştım resmen. Sonra gözlerim ahçının hemen onundeki kagıda ilişti: Pizza + İçecek : 7 YTL! "Yemekçiyi seviyorum!" diye bağırmışım o an. Kendime geldiğimde söylediler. Hatırlamıyorum. "Film şeridi" geyiği gerçekmiş meğerse. Evet yemekçi sonunda yılın atılımını yaptı ve öz be öz kendi kaynaklarıyla pizza yapımına geçti. Fiyat da belirttiğim gibi. Pizzamız 15cm civarında bir çapta. Öküz gibi değil. Abiye içtenlikle sordum, "Ismarlama derken bana ozel bi uygulama mı, hakkaten beleş mi bana?" diye. Yok değilmiş. 7 YTL istedi benden. Üç cesit pizza mevcırt: Vejeteryan olanı hatırlıyorum bi tek. Diğerleri de ton balıklı, normal, klasik falan öyle bişilerdi. Gidin yerinde inceleyin artık, yarın mesela, tabi yoğun izdihama yakalanmamak için erken gidin. Yanında da kola-fanta-sprite-ıce tea falan bir de. Al sana doyurucu menü. Ahçım önceden hamurunu açmış, içine yine önceden hazırladığı malzemesini koyuyo, hemencecik gözunun onunde mikrodalgada ısıtıp, "afiyet olsun" deyiveriyo. Yurt Müdürlüğünden BoğaçHan (adını hakkaten ogrenemedim hala, umarım dogrudur) Beyefendi pekala beğenmiş gibiydi pizzaları. "Aha ikinciyi de isteyecek" derken, ne kadar doyurucu bi pizza oldugunu anladı ki, ikinciye yok diyebildi... Benden solemesi, yemekçiyi senenin girişimcilik odulune ben layık gördüm.. Gidin deneyin.. Ya da boşverin, kendinize bi iyilik yapın, hayatınıza başka türlü devam edin ;)

0 comments: