son yazılar

30 Kasım 2008 Pazar

19. Gun - Buz Pateni Pisti

Sevgili okularimiz, kocuniversity blogu haber alma ajansi buz pateni pisti insaati gelismelerinden bildiriyor. resimdende gorulecegi gibi insaatimizda ilerlemeler mevcut soyle ki zeminini 1-2 gun boyunca duzeltmeye ugrastiktan sonra uzerini lastik benzeri bir malzeme ile kaplamislar. bundan farkli olarak arka taraftaki demirlerinde yerlestirildigi goze carpiyor. peki bu kadar ilerleme ne kadar zamanda oldu dersiniz? tam 1 hafta. inanilir gibi degil. 1 hafta da bu kadar ilerleme kaydetmek gercektende buyuk bir hiz(!). her neyse ben bir onceki yazimda da belirtmistim en az 1 ay surer diye zannedersem beni hakli cikarmak icin boyle bir strateji izleniyor. bu hafta icindeki yagmuru da hesaba katmak lazim, adamlara haksizlik etmeyelim. gelismelerle yine burada olacagiz.

2. Anketimiz de Sonuclandi!

Toplamda 69 kisinin katildigi anketimizle bir rekora imza attik. hatirlayacaginiz gibi bir onceki anketimize 2(iki) kisi katilmisti.anketimizde sitemizi nereden duydugunuzu sormustuk ve 58 kisi bizi eksi sozluk'ten duydugunu belirtmis. bu sitenin duyulmasini saglayan basta eksi sozluk, ardindanda bu sitenin varligini arkadaslariyla paylasan sizlere cok tesekkur ediyoruz.

29 Kasım 2008 Cumartesi

(E)trafınızı(P)aklamaktır(İ)şim

(*)
Muthiş insanlar.. şu okulda nadir takdir edilesi gurühlardan. Epi'ler.. Abilerimiz, ablalarımız. "Hocam" da "Hocam"... Şu ülkede bıdı bıdı eden o kadar çok adam var ki. Yok bizim milletimiz tembelmiş, yok bizim milletimiz kaytarıyormuş. Aha lan! Epilerimiz, canlarımız... Ve ciddiyim... Neyse, EPI ismi nereden geliyor diye merak etmiştim ki, ögrendim ki bi şirket ismiymiş -kurumsal temizlik şirketi. İsmi de oradan geliyor mavi mavi masmavi epilerimizin. Gerçekten calıskanlıklarıyla, işlerini tam hakkıyla yapabilen ender çalışanlardan şu ülkede, harikulade... Yönetici olun, böyle çalışanlarınız olsun sırtınız yere gelmez. Tecrübeyle sabittir... Gelin görün ki, epilerimizin zaman zaman bu temizleme aşkı biraz aşırıya kaçıyor, korkuyoruz. Eğer odadaysanız, kapınız calınır ve o "Oda Temizliği!"ni duyarsınız. Epinin heyecanını yaşarsınız. Bazense temizliğe bırakırsınız odayı sabahtan -hoş dağınıklık, pislik eksik olmuyor odada da- ah be abicim, "annelerin masa üzerinde-odada gerekli ne var ne yok çöpe atma" hastalıgı masum kalır. Ah be abicim, neleri çöpe atmadın ki. Aylar boyunca biriktirdiğim MigroS poşetlerinin arkasından ne gözyaşları döktüm sen bilir misin abim? Sevgiliye bi gece oncesinde ufacık bi kagıda yazılmış aşk şiirlerine ne dersin(!?), ya o muthiş gitarcılardan konser sonrası güç bela kaptığım penalar? Cillop gibi hatırası olan pena ya! Boş sandığın ama aslında rechargable olan pillerimi geri getirebilir mi haykırışlarım? Canları sağolsun, Kendilerini çok severiz o ayrı, fakat bu nasıl bi çalışma aşkıdır, hırstır-azimdir-ihtirastır, gerçekten takdir-e şayan. Her temizlik sonrasında oda alt üst de olsa... Genel de yurt bolgesindeki Epilerle kanka olunur iki haftada. İddaa/At yarışı tüyolarında mukemmel yetenekliler... Dahası da var, Epi abilerle bir "Kemal Kılıçdaroğlu / Dengir Mingir Mungur Mir" tartışması izlemişim canlı yayında, OF! Efsane. Tribunlerde böyle müthiş ithamlar duyamassınız. Baya dümdüz gider canlarım, fakat bana geri dönüp de "Hocam kusura bakma, bunların hepsi aynı" demesini bilecek kadar da muhteşem insanlardır. O günü ömrüm boyunca unutamam. İmkanım olsa da anlatabilsem. Çoook, çok eğlenmiştim (yanlış anlaşılmasın, babam bile bu kadarını yapamıyor o bakımdan). Amanın! bir de Volkan Demirel'in top koşturduğu (ya da topları içeri aldığı) bi FB maçı vardır ki, hiç girmeyeyim bile. Eğer frekansı tutturursanız Epiler su okulda anlaşabileceginiz muthiş birer insan olabilir. Genelde bu okulun personeli zaten oyledir. Siz hangi üniversitenin yurdunun televizyon odasında bir güvenlik gorevlisiyle "tam 25 dakika" boyunca "Bez Bebek" izleyebilirsiniz? Tabi ki Koç Ünivesitesininkiyle. Tabi benim gibi dengesi bozulmuş öğrenciye de ihtiyacınız olabilir bu noktada. (*) Fotoğrafımız, 19/02/08 İstanbul Kar Tatili'nde D yurdundan çekildi. Nasıl der siz Türkler? by kirkbir...

27 Kasım 2008 Perşembe

Ayva Kupasi

Bugun Ayva Kupasi dahilinde okulumuzda itu-bogazici ve koc-sabanci maclari yapildi. saat 22:30 gibi spor salonuna gittigimde sadece koc-sabanci erkekler macinin bir kismini izleyecegimi zannettim fakat gittigimde daha kizlarin maci bitmemisti. niye bu kadar geciktigini sordugum da ise bogazici ve itu macinda kavga ciktigini ve bir gecikme yasandigini ogrendim. bu konuda yorum yapmayacagim cunku olaylarin nasil gelistigi hakkinda hicbir fikrim yok. gelelim gecenin devamina... Kiz takimimiz sabancili rakiplerini 32-28 yenerek, 2. maclarin sonunda 1 galibiyet ve 1 yenilgiye ulastilar. bu gece bize yasattiklari zafer icin kiz takimimizi kutluyoruz ve basarilarinin devamini diliyoruz. kiz takimimizda elif attigi 3 lukler ve etkili oyunuyla sayi yukunu omuzlamistir gecenin benim izledigim diger macinda ise erkek takimimiz cekismeli gecen maci sabanci uni. karsisinda 59-48 kazandi. macin baslarinda yasanan cekisme son periyodta sabanci universitesinden 15 nolu oyuncunun faul sayisinin dolmasi ve orcun arkadasimizin iyi oyunuyla son buldu. bu sirada farki acan takimimizda bu macta goze batan isimler; burak, orcun ve noyan olmustur.tek eksigimiz pota altinda biraz etkisiz kalmamizdi ki serdar hocanin bu duruma bir care bulacagini dusunuyorum.Erkek takimimiz ise bu gece ki zaferle birlikte galibiyet sayisini 2'ye cikardi. takimlarimiz ilk maclarinda bogazici uni. ile karsilasmistir.

25 Kasım 2008 Salı

Little Yemekçi

Felsefe dersinden kafamda binlerce "var mıyız yok muyuz" soruları-şüpheleriyle çıktım. Sınıftan uzaklaşırken de Odeon altındaki CIT'nin önünden geçeyim istedim, ki böylece ofis giriş kapısının hemen yanındaki şifre girdiğimiz telefonlu son teknoloji kumandanın mükemmelliyetine bir kez daha şahit olabilecektim. Her adımla kalbim daha sert atmaya, bacaklarım daha bir tir tir titremeye başladı. O an geldi. Delici ve kıskanır bir halde sekreter ablamıza bir bakış fırlattım. Bu bakışlar haykırıyordu: "Ah senin yerinde olmak için, o kapının diğer tarafında olabilmek için neler vermezdim!" diye. Kah mutlu kah afallamış bir ruh haliyle o kumandaya baktım. O an herşey durmuş, felsefe dersinde aradığım tum sorulara bir anda cevap bulmuştum. Ah CIT sen nelere kadirsin! Bizi teknolojinle döversin... Oradan uzaklaştıkça gerçek dünyaya geri dönüyordum. Karnımın acıktığını farkedip, divanın yani şimdilerin yemekçisinin yolunu tuttum. Suratımdaki hafif memnuniyetsizlikle etrafı söyle bi süzdüm, belki bir tanıdık gorur de yemeklerin o harikulade tadına ortak olabilirim diye. Başarısız oldum. "Tepsi"mi aldım, içeri süzüldüm. Ahçı abilerin yine iyi niyetli sevecenlikleriyle karşılaştım. Her gün biftek yiye yiye bihal olmuşum ki, biftek yazısını görür görmez yolumu "Izgara Reyonu"na çevirdim. O derece yani! Hasan Abi (adını bilmiyorum ama adını Hasan koydum ben) yine o kendine has stiliyle beni karşıladı. O derece, ileri bi samimiyet kurmuştuk ki, hal-hatır soruyor, yapamadığım odevleri tartışıyor, haftasonu için iddaa tüyoları veriyorduk birbirimize. Bir beş dakka muhabbet ettikten sonra anca siparişimi hazırlamaya koydu. Ah Hasan Abi, aç bıraktın bizi! Izgarayı beklerken oluşan samimiyet/hava(atmosfer) bi başkadır divanda. Hele yalnız bekliyorsanız. Tepsiyle oynamalar, reyonun onunde volta atmalar, hemen yanda bekleyen güzel bir kız varsa kesmeler, salak saçma muhabbet açma denemeleri vs. "Buranın mayonezi de bir başka güzel canım!" Lan bildiğin tat mayonez işte, manyak mısın sen? Saat 12de geldiğim için pek bi kimseler olmadığından mutevellit diğer Ahçı abime sataşmaya yeltendim. Fakat o benden hızlı çıktı ve beni dumura uğratan o soruyu sordu: -Hocam, gel sana bir pizza ısmarlayayım? Zaten kafamda felsefik şüpheler var. Bir an fenafillaha ulaştım sandım. Nerdeyim sorusunu yonelttim kendime, cevab veremedim. Afallamıştım resmen. Sonra gözlerim ahçının hemen onundeki kagıda ilişti: Pizza + İçecek : 7 YTL! "Yemekçiyi seviyorum!" diye bağırmışım o an. Kendime geldiğimde söylediler. Hatırlamıyorum. "Film şeridi" geyiği gerçekmiş meğerse. Evet yemekçi sonunda yılın atılımını yaptı ve öz be öz kendi kaynaklarıyla pizza yapımına geçti. Fiyat da belirttiğim gibi. Pizzamız 15cm civarında bir çapta. Öküz gibi değil. Abiye içtenlikle sordum, "Ismarlama derken bana ozel bi uygulama mı, hakkaten beleş mi bana?" diye. Yok değilmiş. 7 YTL istedi benden. Üç cesit pizza mevcırt: Vejeteryan olanı hatırlıyorum bi tek. Diğerleri de ton balıklı, normal, klasik falan öyle bişilerdi. Gidin yerinde inceleyin artık, yarın mesela, tabi yoğun izdihama yakalanmamak için erken gidin. Yanında da kola-fanta-sprite-ıce tea falan bir de. Al sana doyurucu menü. Ahçım önceden hamurunu açmış, içine yine önceden hazırladığı malzemesini koyuyo, hemencecik gözunun onunde mikrodalgada ısıtıp, "afiyet olsun" deyiveriyo. Yurt Müdürlüğünden BoğaçHan (adını hakkaten ogrenemedim hala, umarım dogrudur) Beyefendi pekala beğenmiş gibiydi pizzaları. "Aha ikinciyi de isteyecek" derken, ne kadar doyurucu bi pizza oldugunu anladı ki, ikinciye yok diyebildi... Benden solemesi, yemekçiyi senenin girişimcilik odulune ben layık gördüm.. Gidin deneyin.. Ya da boşverin, kendinize bi iyilik yapın, hayatınıza başka türlü devam edin ;)

kirkbir'den fotograf calismalari

kirkbir'in cektigi diger fotograflara ulasmak icin: http://kirkbir.deviantart.com/

24 Kasım 2008 Pazartesi

Paylasmak Guzeldir

Paylasmak deyince akliniza ne geliyor? mutluluklari paylasmak, acilari paylasmak, bir kuru ekmegi paylasmak... Baska. Okulumuzun agi. simdi geri donup bakiyorum da bizim geldigimiz sene (2006) okulda bir paylasim cilginligi almis yurumustu. o zamanlar psychopeer, electromaniac bu isimlerin basinda geliyordu. belki de benim su an takip ettigim dizilerin sorumlulari da onlardir. daha sonra bizle birlikte gelen tetiker parladi. dedigim gibi o zamanlar internet baglantimiz da simdiki gibi degildi. her aksam counter strike agini actigimizda en az 2-3 kurulu harita olurdu, neyse buna baska zaman deginecegim. bu paylasimci arkadaslar o kadar basarili isler cikariyorlardi ki bir ara istek bile aliyorlardi. siz yaziyordunuz isteginizi 1-2 saat sonra istediginiz dizi, film, oyun paylasimdaydi. Bir ara o kadar ileri seviyeye gelmisti ki bu paylasim rektorumuz Atilla Askar bu konuda mail atip herkesi uyarmisti.peki o gunlerden bugunlere neler degisti. ozellikle gecen seneden baslayarak psychopeer ve electromaniac paylasimlari biraz kismasi ve bu sirada okul agindaki problemlerin bas gostermesi bu paylasim sektorune balta vurdu. bu sene ise yeniden bir toparlanma bekledigimiz tetiker bu patlamayi gerceklestirdi ve yaklasik son 10 gundur elindeki dizi ve filmleri bizlerin kullanimina acti. yalniz bu sene paylasim grubumuzda bir kac degisiklik goze carpiyor. tetiker'in yine basi cekecegi bu paylasim grubuna yeni katilan arkadaslarimiz ise bilginoglu ve thelickerman isimlerini kullaniyorlar. benim su ana kadar dikkatimi cekenler bu uclu bunlardan farkli bir paylasim adina sahip iyi bir arsivi olan arkadaslarin isimlerini siz okuyucularimizdan bekliyorum. benim hedefimde ise bu paylasimci arkadaslarin oldugu bir takvim olusturak ve hangi gunler kimin hangi diziyi paylasima acagini sizlerle paylasmak var. paylasmak guzeldir. lutfen bizim sitemizin adini da arkadaslarinizla paylasin. :D

22 Kasım 2008 Cumartesi

UGG meselesi

bu sezonun modasi herkesin ayagindada gorulebilecegi gibi UGG marka botlar. cesit cesitler, kisa, uzun, bej, beyaz, siyah, orgu ... Ama artik bir durmak lazim dusunmek lazim. siz degilmiydiniz ayni kiyafeti giydiginizde pisti olduk diyen ve kendini kotu hisseden. simdi ne oldu da her 2 kizdan 3 unun ayaginda bu botlar var. bana zevkler ve renkler deyip konuyu kapatmaya calismayin. moda diye koyun surusu gibi bu botlari giyenler kuzu derisinden yapilan bu botlarin icinde koyun gibi gozukuyorlar. simdi sizlere okudugum kadariyla bu botlarin bir kotu yonunu aktarmak istiyorum, bu botlar su gecirdi mi kurumak bilmiyormus ve her sezon yenisini almak gerekiyormus. bana kalsa bu botlari kimse giymese ve bu kuzular hayatlarina devam etse ama illaki ayagini bu kuzunun agzina sokmus gibi dolasmak istiyenler varsa devam edin, zaten ben dedim diye duracak degilsiniz ya. ama belki asagida ki yorumlardan sonra belki bi kisminiz bu igrenc botlari giymelten vazgecerler. once sizlere su yukarida gorudugunuz resmin altina yazilan yorumu aktariyorum: Ugg brand whatever you want to call them. Boots? They are an abomination to feet everywhere. So many cute girls wear them and their cuteness go's right out the door. Disgusting! Katilmamak elde degil. Simdi ise eksisozluk'ten raj isimli yazarimizin hem okulumuz kizlari hem de bu botlar uzerine yazdigi yazisini sunuyorum: Koc universitesi'ndeki genç kızlarımızın uniforması haline gelmiştir. cosplay'e giderken rahatsız şeyler giyen fangirl'ler gibi görünüyor kızlar bunu giyince. kadarcık yakıştığını da düşuşünmüyorum; ayrıca her kızda var bundan kardeşim, eskiden okul eteğinin altında önceleri sarı sarı caterpillar, ardından timberland botlar ve en son da patlayan buffalo bot giyme sevdası gibi, şimdi de bunları giyiyor genç kızlarımız. hayır para senin, ya da babanın, nereye harcarsanız harcayın ama... yani insanda zevk olur, renk moda uyumu olur. farklı bir şey deneme ihtiyacı olur. yani okula giriyorsun, hepsi birbirine yakın kiloda nerdeyse anoreksik, cildi kışın bile koyu tonlarda (bronz gösteren fondöten), suratta 10 kilo makyaj, sarı saçların dibinden siyahları fırlamış siyah kaşlı, aşırı sigara içmekten sesi çatlamış ve kalınlaşarak benimkinden bile kart hale gelmiş ve en korkuncu da 2000$'lık harvey nichols çantaları kollarını spastik bir biçimde bükerek taşıyan kızları görmeyi insan bir yerden sonra kabullenebiliyor. bak o kadar şey saydım, sonra sen gel üzerine bir de bu kadar zevksiz bir bot giy. zaten ne beklerdin ki yani? yavru kedi boku renginde o botlar... duygularima tercuman olmus desem yeridir raj icin. umarim bu yaziyi okuyan 3-5 kisi cikar da su botlari giymeyi birakirlar.

12. Gun - Buz Pateni Pisti

Insaatimizin 12 gununden resimlerle sizlerleyiz. ilk bakista alta serilen cakil taslarinin seviyesinde yukselme ve soldaki tahta iskelet goze carpiyor. e tabi bir de ortadaki iki abi var onceki resimden farkli olarak.

7. Gun - Buz Pateni Pisti

kirkbir'in bahsettigi buz pateni pistimizin insaat fotograflariyla karsinizdayim. insaatimiz 7. gununde ve simdiye kadar yapilanlari soyle ozetlemek istiyorum. yaklasik 7 gun once ogrenci meydanindaki hareketlilikler cimlerin toplanmasiyla basladi. 3-4 gunde toplanan cimlerin ardindan altina cakil taslari serilen pistimiz 7. gunun sonunda resimdeki goruntuye kavusmustur. insaat bu 1 hafta icerisinde hava sartlari nedeniyle bir kez durmustur. gelelim bu insaatin kirkbir'in de bahsettigi tarafina. bu pist ne kadar gerekli ne kadar gereksiz. konustugumuz kisiler bu pistin yazin yeniden toplanacagini soylediler. peki bu pistin kullanim suresi ne kadar olacak? su an bana kalirsa en az 1 ay var bu insaatin tamamlanmasina. yani aralik sonunda ya da ocak ayinin ilk haftasinda bitecek. peki sonra ne olacak? sonra okulumuz tatile girecek. tatilden geri dondugumuzde tarihlerimiz 9 subati gosterecek. yani elimizde subat,mart ve nisan aylari olacak. okulumuzun buz pateni pistinden daha buyuk ihtiyaclari varken ki en basta internet altyapisinin duzeltilmesi gelir, 3 ay kullamak icin bir pist yapmak israftir ve vehbi koc gibi israftan kacinan birisine kendi egitim kurumundan yapilmis buyuk bir ayiptir. insaatin yeni resimleriyle karsinizda olacagiz.

21 Kasım 2008 Cuma

Biz de Kayabileceğiz artık...

Bekledim, bekledim. Ama yeter artık sabretcek halim kalmadı benim de tıpkı diğer Koçlular gibi. Baktım da yau bizim bu CIT iyi çalışıyor, keza yurt müdürlüğü de. Okulun interneti sayesinde okuyorsunuz bu yazdıklarımı, farkındasınız değil mi? Adamlar daha ne yapsın. Eski adıyla divan şimdilerin yemekçisi'nin kabak dolmasını sevmeyen olabilir mi? Peki ya Taksim'den haftasonu dönüşlerimiz, sırf Taksim'den servisle dönebilmek için Taksim'e giden kaç kişi tanıyorum ben, bir saysanıza siz de! Tanrım ne kadar güzel bir okulda eğitim alıyorum derken, yeni bir gelişmeyle bir kez daha sarsıldım, titreyip kendime gelmeyi denedim uzun uzun... Öğrenci Merkezi-Henry Ford arasında barındırılan otluk alanda bir cisim belirdi geyiği çok sıktı canımızı artık. Gittik kocuniversity.blogspot.com ekibi olarak araştırmalarımızı yerinde yaptık, orada çalışan arkadaşlarla bir bir konuştuk. Bunla yetinmedik, rektörümüze kadar çıktık; kendisiyle konuşamadık ama "içerdeki tanıdıklarımız" sağolsun üstte gördüğünüz fotoğrafı alabildik. Top bile oynatmadıkları güzelim çimlerin üzerinde beliren cisim bir adet 10x8 metre genişliğinde mini mini bir buz pistiymiş meğerse. Kendisinin yapımı tamamlanınca tıpkı yukardaki fotoğrafta gordüğünüz gibi hanımkızlarımız (?) bu şekilde buz pisti sporu icra edeceklermiş. Gelen haberler arasında açılışa da ünlü bir ses sanatçısı gelecek diyorlar. Bok gibi paramız var mı, yok mu? Onu da yaparız! Okul dışından burayı takip edenler ya da günde 15 kere geçtiğimiz yolda kafasını sağa-sola çeviremeyip kocaman pist inşaatını görememiş, dünyadan kopmuş, bihaber Koçlu arkadaşlara pistimizi tanıtalım hemen: Pistimiz alttan soğutmalı, üstten ısıtmalıdır. Poponuzun üzerine her düştüğünüzde en az hasarla kazayı atlatmış olabileceksiniz böylecek. İkinci olarak, buz pistimizin ergonomik yapıya sahip olması yani portatifliliğini diyebiliriz. Yani istersek pisti alıp odeon'a götürebiliyoruz ya da S yurdunun içine de alabiliriz. Neden olmasın? Fakat herşey bu kadar güzel değil maalesef. Sıcak havalarda buzun erimemesi için çok fazla elektrik-gaz-petrol harcamamak adına yaz gelmeden pistimiz depoya konacakmış. Bu kış kaydınız kaydınız, yoksa bekleyeceksiniz 7 ay kadar bir daha. Biz görevimizi yapalım, sizleri uyaralım. Eveeet, biricik öğrenci konseyimiz, biricik okul başkanımız çalışmıyor diyenler görsün. Seçim zamanı ne kadar vaatte bulunduysa yerine getiriyor konseyimiz bir bir, daha ne yapsınlar soruyorum size? Bunlardan en acili olan yarı olimpik buz sahamıza ivedilik kazandırdığı için buradan bir kez daha teşekkürü bir borç bilirim. İlerleyen günlerde gençliğimde kaleme aldığım "Hepimiz Kaymalıyız veya Kaymamalı mıyız?" isimli kitabımdan "On adımda nasıl kayarım?" isimli makalemi buradan bulup okuyabilirsiniz. Üşümemek, üşütmemek adına hepinizi poşularınızla birlikte buz pistine bekliyor olacağız. Konuyla alakasız bir not: İstanbul üniversiteleri bir bir kafayı yiyor. İtü'de senelerden bu yana süregelen "Geleneksel Vadi Yürüyüşleri" bu sene de olaylı-gürültülü gerçekleştirildi. 20 Kasım'da da bir delirme hareketi Sabancı'dan geldi. Hem sözlükten hem de facebook üzerinden takip ettik olayı. Artık bizim de dayanacak gücümüz kalmamıştır. Bir cinnet, bi kıvılcımla yıkarız bu okulu da kuleyi de. Bi an once bitsin pistimiz, kaymak istiyoruz!

18 Kasım 2008 Salı

Blogumuz Yorumlariniza Acildi !!

Merhaba arkadaslar, biraz cabayla blogumuzun trafigini arttirmis bulunuyoruz. Burada yazdiklarimizin sadece bizim goruslerimizi yansitmasini istemedigimizden sizin yorumlariniza da acigiz. Yapmaniz gereken yazilarin hemen altinda yer alan yorum linkine tiklayarak goruslerinizi belirtmek. Bize katilip okulumuz hakkindaki gelismelerden okuyucularimizi bilgilendirmek istiyorusaniz bana maille ulasmaniz yeterli. Mezun olan arkadaslar da aramiza katilip okulumuzun yeni ve eski durumunu karsilastirabilir, mezun olduktan sonra bizleri nelerin bekledigi konusunda yazabilirler. Yorumlarinizi bekliyoruz...

15 Kasım 2008 Cumartesi

Anket Sonuclandi !

Anketimiz yuksek(!) bir katilimla sonuclandi. kimlerin oy verdigi gayet acik. zaten kac kisi bakiyoruz ki su bloga. neyse siradaki ankete daha fazla katilim olmasini umut ediyorum, Kucuk Evim'i de bu iki oy'undan dolayi tebrik ediyorum.

14 Kasım 2008 Cuma

CevherCan'ı Koç Üniversitesi'ne Davet Edelim mi?

Diyarbakır doğumlu olan Cevher CAN, müzik hayatına 1988 yılında Başlamıştır. Yaşamının her alanında müziği ön planda tutmuştur. Yıllarca emek verdiği müzik Hayatında kendisine ait birçok söz ve bestesi bulunmaktadır. Biriktirdiği bu bestelerini 2004 yılında bir albümde toplamaya karar vermiş ve ilk albümü olan “Hasretinle Yaşıyorum”, u müzik piyasasına sunmuştur. Özellikle doğu Bölgeleri ve Avrupa, ilk albümüyle birlikte Cevher Can’ı kabullenmiştir. Gördüğü ilgi karşısında üretkenliğini artıran ve besteleri çoğaltan Cevher Can ilk albümü ardından hemen ikinci albümü “Çaresiz Bir Aşka Düştüm”,ü hazırlamıştır. Bu iki albüme 5 tane klip çekmiş ve bu klipleri bir çok müzik kanalında yayınlanmıştır.

Özellikle Doğu Bölgelerinde verdiği konserlerinde geniş bir kitle toplayan Cevher Can, Avrupa’da da aynı ilgiyle karşılaşmaktadır. Halk konserlerinin yanı sıra aynı zamanda Türkiye’nin birçok yerinde Türkü Evleri’nde de sahne almaktadır. Cevher Can Mütevazı kişiliği ve efendiliği ile müzik piyasasında kendisini kabul ettirmiş ender sanatçılardandır.

* * *

Sessiz sedasız tanıdık O'nu. Hangimiz sevmedik ki? Evet, CehverCan içimizden biri. Tıpkı bir BerkeCan, UtkuCan ya da BatuCan.. Poşusunu eksik etmiyor boynunda, koynunda, tıpkı bizim gibi. Onu ilk "Hasretinle Yaşıyorum" ile tanıdınız. Benimki biraz daha eskiye dayanır aslında... Hatırlıyorum da o günleri, zor günlerdi benim için... Hayatın vurduğu her bi tokatla daha da dibe gömülüyor, bu bataklıktan kurtulmak için ne kadar cabalasam da başarıya gark olamıyordum. Fakat O'nun bende yarattıgı etkiyle bugünlere gelebildim, yazımın başında buradan kendisine sevgilerimi iletirim, O'nun açtıgı ve ışık tuttugu yolda ilerliyorum- teşekkürü bir borç, dostane bi tebrik bilirim...

2003'ün soğuk bi sonbahar Brüksel öğleden sonrasında, Mamma Mia'dan çıkıp soluğu metroda almıştım. Brüksel metrosu tıpkı İstanbul gibidir, metrosunun bi ucundan baktığınız zaman diğer ucunu görebilirsiniz. Yani metrosu ne Paris'e benzer, ne de New York'a. Brüksel Metrosunda da tıpkı İstanbulda oldugu gibi çalgıcılar-türkücüler vardır - ki genelde bizim gurbetçilerimizdir. Onları dinlemekten gerçekten çok zevk alırım. Ruhlarını parayı umursamaksızın katarak yaparlar işlerini... Diyarbakırlı CevherCan'ı da ilk burada tanıma ve dinleme fırsatı bulmuştum. Aslında bi tesadüf değildi bu tanışma ya da bu fırsat, ayrıcalık! Mamma Mia'yı izlerken arka sıradaki çift sürekli CehverCan diye birinden bahsediyordu. Kulak misafiri olmuştum; CehverCan'ın Brüksel Metrosu Vunderbah duragında çok ünlü ve neredeyse butun Brüksel'de geniş kitleler toplamış, hemen hemen bütün Brüksel Müzik Piyasasının artık kabullendiği bi sokak calgıcısı oldugunu anladım. 7 kişilik halay ekibiyle beraber oldukça ilgi görüyormuş kendisi Vunderbah civarlarında...

Koşar adımlar birbirini takip etti; Vunderbah civarlarını pek iyi bilmezdim o sıralar. Fakat iki sokak geçtikten sonra yolun karşısında bi kalabalıgın oldugunu farkettim. Anlamıştım. CevherCan Brüksel'i sallıyordu tek başına. Kalabalığı deyim yerindeyse yara yara geçtim O'na ulaşabilmek için. Ne Yazıktır ki, 5-6 metre gidebilmiştim o coskulu kalabalıgın arasında. O'nu duyamasam da hissedebiliyordum, o enerjiyi-elektriği alıyordum... Kalabalık sokağa taşmış olacakki on beş dakika sonra polisler geldi ve dağıttı kalabalığı. Yine gelirim diye içimden geçirip, bi gun sonrasında gene aynı yere geldim, fakat beni acı bi sürpriz bekliyordu. CevherCan artık yoktu... Uzaklara, memleketi Diyarbakır'a dönmüştü...

Gün oldu, devran döndü. CevherCan'la olan yolumuz daha dün Taksim D&R'da kesişti. Dile Kolay! Tam 5 sene geçmiş Cevheri dinlemeyeli. İstiklalde karanlık yagmurun altında çılgınlar gibi yürürken dergi satanların bagırışları arasında tanıdık bi ses duydum, evet! O'ydu. O'na tekrar kavuşabilmiştim. Yolumu değiştirip D&R'a girdim bi telaşla, Çaresiz Bir Aşka Düstüm ve CevherCan afişleri dört bi yanı kaplıyordu. Gözlerime inanamamıştım!

Albümü aldım, doya doya dinledim. İnanın o çizgisinden hiçbirşey kaybetmemiş. Üstüne kendi hayat tecrubesini, acılarını, mutluluklarını eklemiş hatta. Şimdi ilk albumunun siparişi verdim, stoklarda yok dediler, sabırsızlıkla bekliyorum. Albumde "Diyarbakır'dan geldim, Begenemedin mi?" şarkısı ilgimi çekti ilk başta, bu şarkının hikayesi de bir o kadar ilginç! Demet Akalın'ının "Diyarbakırdan mı Dagdan mı geldiniz?" Gafına oldukça içerlemiş CevherAbi, tepkisini yine müziğiyle sanatıyla göstermiş, ne kadar esaslı bir duruş değil mi sevgili dostlar?

İlk videosunu da bu şarkıya çekmiş, bir çok müzik kanalında da sevenler ilgiyle takip ediyor. Gerçekten çok başarılı bi klip olmuş. Şuradan izleyebilirsiniz tekrar o mukkemmeliyeti tadabilmek için...

Sizler de eminim, CevherAbi'yi en az benim kadar severek, ilgiyle takip ediyorsunuz. E madem ole CevherAbi'yi kampusumuze davet edelim. O da bizden biri değil mi? Poşularımızda O'nun imzasını - kokusunu taşımak istemez miyiz? İnanıyorum ki, bu blog üzerinden başlatılabilecek kampanya ile Öğrenci Konseyimize gerekli talebi yapar, O'nu hem bi mini konsere, hem de hoş bi söyleşiye davet ederiz. Arz ederiz... Kendisini tanımayanlar yoktur biliyorum, ama varsa da lütfen CevherCan'ın Resmi Web sitesini buradan ziyaret etsinler. Unutmadan! cevhercan 16:00 ile 22:00 saatleri arasında msn de. msn de yazışmak ve görüşmek için info@cevhercan.com adresini kişi listenize ekleyebilirsiniz. Ben ekledim vallaa... Doyamayanlar ve PoşuSeverler için geliyor: Ayrıca buradan Megadeth'e prodüksyon nasıl yapılır öğrenme amaçlı tavsiye ediyorum. Mustaine baba gör gör, zımbırtı senii!

13 Kasım 2008 Perşembe

SOS Lab'lerde Silah Sesleri

Şu CIT'e akıl erdirmek mümkün değil. Elle tutulur tek yanı Odeon altındaki ofislerinin kapısındaki kumandadır. Hani su sifre girip, sekreterle telefonla konusup falan filan içeri girme iznini yer, gören de sanacak sanki içerde üst düzey teknoloji; çökmesi halinde dünyayı kaçınılmaz bir son bekliyor... Alakası yok! Kah Comp 201 kah Math 204'ten çıkmış mini mini yetişkinler soluğu bugünlerde sos lab'lerde alıyor. Bugunlerde demek yanlış aslında, ne zaman sos labler boş kalmış CS ya da AOE sapkınlarından? Üniversiteye ilk girdiğimiz yılları hatırlarım da -ki sene 1972 civarı.. kütüphanede oynardık deliler gibi. OOZATAS vardı, bir efsane! CS efsanesi.. hayır hayır mükemmel oynadığından falan değil. Setup source'muzdu kendisi. Şimdilerde mezun olmuş OOZATAS, onun veliahtı IAYKAC ismi dolanıyor ortalarda. Neyse, evet SKL diyordum. O zamanlar Track hesabı calışan ELC öğrencisi olmanın getirdiği huzur ve ferah sistemine gark olmuş haldeydik. Herkesin derse giriş çıkış saatleri de aynıydı. 9:30da girilir, 11de ikinci derse, sonra doğru kütüphane zemin kata. 2'ye kadar... EEE.. O günler eskide kaldı ama CS eskilerde kalmadı, 3 senedir düşük fps'ler, "yok mouse'a alışamadım, evdeki mouse'm olsaa!..." serzenişleri hep dillerde kaldı. SKL'de geçen o zindan günlerden sonra, çare SOS lab'ler oldu. Olmadı Sevgi Gönül'ün karşısı. Arada exchange'ler denk geliyor, hayret ediyorlar... İlahi Türkler?! Gel gelelim, firefoxu açmakta zorlanan bilgisayarlarda Türk Genci nasıl CS oynayabiliyor. CIT'e karşı kazanılmış azmin zaferidir bu açıkca. Koç öğrencisinin CIT ile bir başka imtihanıdır CS seansları. Düşünsenize, tam ısınmışsınız oyuna, head shotların ardı arkası kesilmiyor, bi anda "unblock" hatası! Olur mu? Belki sniper'ımız ya da 4'ün 1'i falan yok elimizde, ama bizim mangal gibi yüreğimiz, elimizde de en keskininden Bursa Bıçağı var. CIT de kimmiş?? Bol IceWorld'lü günler.. "Lan arkada lan, zıpla zıpla!" "Pusma lan it! Nerdesin lan?"

9 Kasım 2008 Pazar

Ne Giyiyoruz? Poşu Takıyoruz!

"Bu kış paltomun üstünde atkı yerine, siyah beyaz yün bir poşu saracağım. Kendisi halis munis Urfalı. Sıcacık tutuyor. Son yıllarda Doğu illerimizde çekilen dizilerden mi etkilendim yoksa Thomas Wylde ve McQueen'in kurukafalı kocaman fularları mı çağrışım yaptı bilmiyorum. Önemli de değil!"
* * *
Şu okulun insanları bir garip hakikaten. Elimde değil... Kendi giyimime takmıyor gözüksem de, kendimi fazla koyverdiğimi söyleyemem ya da ne biliyim, millete görece yeni arayışlar içine girmediğim olmuyor değil. Sonuçta insanlar / topluluklar ya cevresini kendine uyduruyorlar ya da kendilerini çevrelerine... Bilmeyen yok bu saçma lafı! Fakat, haliyle bi insanın cevresini değiştirmesi pek bir zor. Ama bunu yapabiliyor bi statüdeysen de bi o kadar basit. Size de malum olacaktır ki, kampus insanımızın çoğu genç, kıpır kıpır-fıkır fıkır cinsten, liseden çıkıp gelmenin, saça sakala ya da bakır boyalı, röfleli falan saçlarla tanışmanın getirdiği bi heyecanla yaşıyor. Özgür bir ortamda "ben büyüdüm" diyebilmenin keyfi. Akabinde akıllara gelen, "kendimi bi kalıba sokmalıyım veya şekillenmeliyim, hayat görüşü edinmeliyim" (yontabilir de kendisini) cümleleri, tripleri. Hangimiz yapmıyor geç kalınsa da? Fakat bunu yaparken, nedense çevreden o kadar ilham alıyoruz ki, bireyin birey olabilmesi şartlarının hepsini yıkıp geçiyoruz. Ufacık bi veletken, daha çoktu bu tip belli şekillere girmeler, etkilenmeler, çocuk aklımızla kolayca empoze olabiliyorduk bu tip dayatmalara tabi ki! Eskiye nazaran daha iyi bir haldeyiz. En azından hiçbirimizin yurdunun herhangi bir duvarında "hepsi" posteri falan yoktur ya da ne biliyim "anne hasan'ın sarı corabı var benim yok" demiyoruz artık... Büyüdük yani artık, oha! Aslında ne kadar masum... Gel gelelim, bu kadar çocukça dışa vurulmasa da başkasında olana özenmelerin, imrenmeler hatta yuh artık derecesinde kıskanmaların da ötesinde veya berisinde birşeyler taşıyoruz herbirimiz. Çiftleşme arzusuyla yanıp tutuşan her türk gencinin sevgilisi olanlara gıpta ile izler posizyonda olmaları konusmaları en masumu, en güzeli ya da "E hadi tamam" şu ötedeki elemanın altındaki audi tt'ye "yok begenmem, istemem, beni bi honda civic keser abi, ayagımı yerden keser yani" diyen akl-i dengesini yitirmiş arkadasları zaten aramızda barındırmıyoruz, fakat ufak tefek saplantılar gülünç olmuyor değil...
* * *
Trend diyorlar şimdikiler, bize ufakken moda diye öğrettiydiler, sene 1953... Yok artık, "Allah razı olsun bulandan" edebiyatı yapmayı hiç sevmem. Markalaşmak güzeldir, cebinize daha çok para girmesini sağlar ya da cıkmasını. "Adamına göre değişir". Yalnız ve güzel kampusumun değişilmezi trendler... Koç insanı modayı iyi bilir, sever sayar. Uyar. Uydurur. Kızlarımızın saçına bakır, üstüne mesela bi GAP, altına "eh işte bi kot", en aşagı Converse, biraz daha olaya ciddi bakarsa yımıhrta burun açık bi ayakkabı. Erkeklerimiz daha vurucu bu konuda, aman deyim. Hoş bi göynek iki düğme açık, he o yoksa yakası havaya dik olacak hale getirilmiş polo şeysi makbuldur. Alt serbest, fakat polo yakaların kalkmadığı bi üst hoş olamaz, olmamalı. Yine de eh işte bi sweat ya da t-shirt ideal be kuzum... Havaların serin hal hüküm sürdüğü günlerde sırta yerleştirilmiş, kollarıyla gogus kısımda sarmaş dolaştırılmış beyaz bi kazak pek bir mukemmeliyet teşkil eder unutmadan beliritiyim. Hele altına pembe bi göynek de giyseniz, pek bi iyisiniz... Yahu tamam, bu dunya ya da yurdum insanı nasıl 70lerde sacını başını aptal aptal uzattıysa, elbette ayagına converse'ni de giyecek, yuh yani. Sonuçta biz de bir toplumuz yahu, beraber yaşıyoruz, değil mi! Misal, Poşu.. Urfa atkısı diyorum ben. Böle siyahlı grili beyazlı-renklileri de var ama yadırgıyorum ben onları takanları-, philistine scarf da derlermiş. Görüyorum sağda solda, boyunlarda. İmreniyorum. Kıskanıyorum. Nerden geldi, nasıl bulaştı insanımıza hiçbirfikrim yoktur. Begeniyorum. Siyasi-kültürel bakımdan kafası allak bullak olmuş insanımızın marjinalliği aradığı birşey sanırım poşu. Özellikle de siyasi olarak. Kıçı dondugu için takmıyor ya! Donsa kıçına bağlar hem. Fakat bu sarı çizgili siyah veya beyaz çizgili yeşil adidas eşofman altı gibi bişi. Bir ihtiyaç. Geçenler okudum bi yerde, viral fashion. Cuk diye oturur bu poşunun kucağına... Geçen senelerdeki ABD ve Avr. kaynaklı bir moda rüzgarı olsa gerek bu görülen hem kampüsümüzde hem de yurt içindeki çeşitli onemli caddelerde, avm'lerde falan. 08-09 kış modasının süpper aksesuarı... İnsan gurur duymuyor da değil fakat, kültürümüze sahip çıkıyoruz ya da ne bileyim, işte bakın ey dünya biz bir kültür mozaiğiyiz cartız curtuz. Tıpkı Demet Akalın ablamızın nasıl İbrahim Tatlıses türküsü okuyor olması gibi. Maşallah, cillop! Çarpık ilişkiler yaşanıyor elbet. Kapitalist düzenin hüküm sürdüğü mordor diyarında, devrimci-isyankar ruhun ve "dağdan mı geldiniz, diyarbakırdan mı" imalarıyla dolu deriinn karanlık ve sessiz fangorn ormanı arasında rohan-minis tirith civarlarında sıkışmışlığın bi mozaiği... Seviyoruz mutemadiyen...

8 Kasım 2008 Cumartesi

Koc Universitesi'nden Ulasim

Koc Universitesi'nden merkezi yerlere ulasimi aciklamak icin once okulumuzdan Sariyer'e ulasimdan basliyorum. Asagidaki rotalarin hepsinin basinda okulumuzdan Sariyer'e gitmek icin minibus kullanilacaktir. fiyat=1.4 Ytl Taksim'e Ulasim Sariyer -(25T, 59RS,40, 41 nolu otobusler, 0.85 Ytl) -> 4. Levent (Metro, 0.21 Ytl) -> Taksim !!! Besiktas'a Ulasim Sariyer -(25E, 40B nolu otobusler, 0.85 Ytl) -> Besiktas !!! Kadikoy'e Ulasim Sariyer -(25E, 40B nolu otobusler, 0.85 Ytl) -> Besiktas -> Vapur -> Kadikoy !!! Mecidiyekoy (Ali Sami Yen) Sariyer-(25T, 59RS,40, 41 nolu otobusler, 0.85 Ytl)->4. Levent (Metro, 0.21 Ytl)->Mecidiyekoy Metrobus Sariyer-(25T, 0.85 Ytl) -> Zincirlikuyu !!! yada alternatif olarak Mecidiyekoy'den binilebilir. Okula Donus(Shuttle) Cuma ve Cumartesi geceleri Taksim'den okulumuza gece saat 00:30, 01:30 ve 02:30 shuttle vardir. Shuttle ucreti 4 Ytl ve donus icin en iyi yoldur.

6 Kasım 2008 Perşembe

Koc Universitesi Ekonomi Kulubu-Yatirim Okulu