son yazılar

9 Ocak 2009 Cuma

Sabaha Kadar En Uzun Gece

Öyle oldu, böyle oldu; gideceğiz gidemeyeceğiz derken, SinClub'ın En Uzun Gecesi'ne katılabildik.. Zor oldu hakikaten, çok engeller aştık. Yılbaşıydı ödevlerdi projelerdi falan derken neredeyse son 1,5 haftadır güneş yüzü görmüyordum. Sabaha karşı uyuyup, güneşin batışıyla beraber uyanıyordum. Vucüt alışmış ki, istiyor, hoşuna mı gitti bilemedim.. En Uzun Gece benim içim harika bir fırsattı, öyle de oldu. Bu tarz olaylarda, tek başına gitmek, ortama yabancı kalmak insanı kahrediyor zaman zaman. O grup psikolojisinin heyecanı olmayınca, perdedekinin pek bir zevki de hissedilmiyor.
Cem Yılmaz'ın dediği gibi "Ben güldüm, hadi sen de sen de!".. Bir arkadaşı da peşime takıp CAS Z24'e gelivermiş olduk. İlk olarak demeliyim ki, içine girmiş oldugum ortam beni şaşırtmadı değil. Evet, öncelikli olarak katılım hakikaten can sıkıcı değildi, oturup tek tek saymak o an aklıma gelmedi fakat şu an kafamda canlandırıyorum 15 kişi rahat vardık, SinClub'çılar hariç, gerçi kim SinClub'tandı, kim değildi anlamam da zor o şartlarda.. 20-25 kişi vardık sanki.. Dediğim gibi keşke saysaydım.. Neyse, insanların gözündeki o korkuyu hissediyordum fakat. Saat daha 22.oo bile olmamıştı, fakat herkes biliyordu ki sabah 7'ye kadar kimse buradan dışarı çıkamayacaktı.. Acıklı, dramatikti. Tıpkı bir film gibiydik... İlk film Rezervuar Köpekleri ısınma turu gibi oldu açıkcası, sanıyorum ki oradaki adamların en az yarısı bu filmi 2-3 defa izlemiştir. Filmin zirve yaptığı K-Billy'nin Super 70 Soundları eşliğinde Vic Vega'nın işkence sahneleri, çakmağı bırakamayışı ve arkasından gelen derin sessizlik ile zevkten dört köşe olduk, topluca intiharı denedik, eski günlere gittik.. SinClub'ı takdir etmek lazım, hem film seçimleri hem de sıra çok başarılıydı. Rezervuar Köpekleri bittikten sonra, Pleasentville'ye geçildi. Kendisinden bu yaşıma kadar hiç haberim olmamıştı, gelmeden önce de araştırmadım nedir ne değildir diye. Ama 4 film içerisinde, dün gece beni en çok etkileyen filmdi. Filmin çıkışında okulun dört bir tarafını karlarla örtülü görmek daha bi vurucu kıldı filmi, o an değişik duygular hissettim, o derece. Hüzünlendim, sevindim, gözlerimden bir kaç damla yaş süzüldü, hayattan zevk aldım resmen. Saatler 2:15 gibi "Sen to Chihiro no kamikakushi" yani Spirited Away'i izlemeye koyulduk. Biraz Japonca egzersizi yapalım.. Kamikakushi'nin sırra kadem basmak gibi bir anlamı var, yokolmak, gizemli bir biçimde. Yani Spirited Away.. "to" dedigimiz yani hiragana'da olan şey "ve" demek, Sırra Kadem Basmış Sen ve Chihiro gibi salakça ve tarzanca çeviresim geldi, o kadar Tsubasa izledik, ettik. Konumuz hiç bu değil, eminim... Neyse, bu film de daha önceden izlemiş oldugum bi filmdi ya da anime mi demeliyim, bilemedim; fakat bu sefer maalesef İngilizce Dublajlıydı. Orası biraz üzdü, yüreğimizi dağladı, parçaladı. Saat 3'e geliyordu ki, ilk uyku dalgası başlamış gibiydi.. Doğruyu söylemek lazım, ilginç hayal ötesi bi film, bir hevesle izlenmesi gereken bir film, hele anime sevmiyorsanız, abidik gubidik yaratıklarda mantık arıyorsanız, saçma buluyorsanız daha bi beter. Sağımda solumda önümde arkamda hafif kestirenler de oldu, baya baya filmi pas geçenler de oldu, hepsinin adını not ettim. SinClub yönetimi isterse hepsinin adını açıklayabilirim.. Birkaç şehitle bu filmi atlattıktan sonra Forgetting Sarah Marshall'a başlayacaktık.. Arada gittik karlarda debelendik, Epiler sağolsun, çay verdiler, onları içtik. Saat yamulmuyorsam 04:20 falan gibi birşeydi. 112 dakikalık bir film bekliyordu, herkesin gözünde "Yapamayacagız" endişesi seziyordum, bense tam tersi, önceden antremanlıydım da hem. Çekilişten de kesin bir ödül alacaktım. Emindim... Bu filmi de hiç duymamıştım. Romantik/Komedi tip filmlerle aram iyi değildir pek, ikisi birleşirse daha bi acı veriyor bana. Gecenin son filmi de buna yakın birşeydi, güzeldi, butun uykumuz aldı, götürdü. Senaryosunu da Jason Segel yazmış, bu adamda meğer neler varmış! Zaten filmde bütün "çıplaklığıyla" da gördük, teyit ettik. Kendisinin de aslında 3 bölüm oynadığı CSI'lere olan göndermelerine bayıldım, "You Shall Not Pass" de bir o kadar müthişti. Öyle oldu, böyle oldu saatler 06:25 gibi gecenin sonuna geldik, herkeste sevinç gözyaşları sarılmalar birbirini kutlamalar derken en heyecanlı yere, çekilişe geldik, inanılcak gibi değildi, neredeyse geldiğimiz kadardık, herkes çalışmış gelmiş, kimse uyuklamadı, terkedip gitmedi. Çekiliş başladı, mp3 player hemen önümdeki bi kız arkadaşa çıktı, keşke bi ön sıraya otursaydım diye hayıflandım! Amelié dvdsi de arka sıradaki bir kıza cıktı, tüh, keşke oraya otursaymışım dedim. Sıra 21 Gram dvdsine geldi, yanımdaki arkadaşa bana cıkcak dedim, bana cıktı.. Adım CAS Z24'te yankılandı, keşke oturdugum yere otursaydım dedim. Oyle de yapmıştım, neyseki geceyi eli boş tamamlamadık.. Gönül isterdi, Reservoir Dogs afişini fakat o da iki yanımdaki arkadasıma cıktı, yabancıya gitmedi, içimden "keşke oraya otursaymışım" dedim o kadar.. Odamıza geldik, 7-7:30 gibi yattık uyuduk. Finaller öncesi iyi oldu, biraz uyku düzenimizi yoluna sokmalıyız sanırım, o kadar... Harika film seçimleri, iki tabak beleş cips, 21 gram dvdsi için SinClub'a; oraya gelip sabaha kadar kanlanmış gözlerle dayanan arkadaşlara; bizlere çay ikram eden gecenin bir vakti sınıfları temizleyen cefakar epi abilerimize/ablalarımıza; Pleasentville'den sonra her bir tarafı kara bürüyen Balkanlardan gelen soğuk havaya; Resmi Sponsor oynatıcılarımız WMP ve BS Player'a binlerce kez teşekkürler.. Bir dahakine siz de gidin, film izleyin, izlettirin.

1 comments:

sex on 3... dedi ki...

lan keşke oturduğum yere otursaymışım dedim ve zaten oraya oturmuştum kısmında çok güldüm:) tebrik ediyorum ve bi organizasyondan gaza gelip de kendi çapında senin seçtiğin filmlerle bi organizasyon yapmaman için seni uyarıyorum ona göre:)